Bu yazı, “iyi insan” kavramını tek bir kalıba sıkıştırmadan, insanın karmaşıklığını, gelişimini ve toplum içindeki farklı rollerini sorguluyor.
Bir akşam ,bir aile toplantısında tartıştık bu konuyu .
Zaman zaman anlayamadık birbirimizi ,sesler yükseldi hatta kafamız karıştı .
Kalıplara sokma derdinde gibiydik…
Toplum olarak “iyi insan” deyince aklımızda hep benzer bir model beliriyor: Uslu, sessiz, düzenli, kimseyi kırmayan, fazla sorgulamayan biri.
Ama insan dediğimiz varlık; aile mirasından, genetik eğilimlerinden, büyüdüğü ortamdan, yaşadığı kırgınlıklardan, öğrendiklerinden ve görüp geçirdiklerinden oluşan karmaşık bir doku bence.
Bu yüzden tek bir tanım, insanı anlatmaya yetmez.
İyi insan sadece nazik olan mı?
Sadece çalışkan olan ?
Bazen toplumun “yanlış” dediği biri en doğru hamleyi yapar.
Bazen de çok tercih edilen bir davranış, sessiz bir haksızlığı büyütür.
Kötü insan dediğimiz de tek bir davranışla damgalanacak kadar düz değildir kanımca.
Kimi zaman yanlış öğrenilmiş kalıpların, kimi zaman çözülememiş duyguların sonucudur.
İnsan hatayla büyür, çelişkiyle olgunlaşır, arayışla dönüşür.
Karmaşanın içinden gelenler geliyor aklıma:
Tarih böyle örneklerle dolu:
Einstein, çocukluğunda “uyumsuz”, “tembel”, “zor öğrenci” olarak anılıyordu.
Öğretmeni “Bu çocuk hiçbir şey olmayacak” demişti.
O uyumsuzluk dediğimiz şey, evreni yeni baştan anlamamızı sağlayan bir zekâya dönüştü.
Dostoyevski, gençliğinde tutuklanmış, sürgüne gönderilmiş, toplum tarafından “sakıncalı” görülmüştü.
Ama insan ruhunun karanlığını, iyiliğini, çelişkilerini en gerçek hâliyle bize anlatan kişi o oldu.
Nietzsche, insana “iyi” ya da “kötü” diyerek etiketlemekten hoşlanmazdı.
Ona göre değerli olan; insanın kendi sınırlarını fark edip onları aşmaya çalışmasıydı.
“Üstün insan”, mükemmel değil ,kendi karanlığından geçip kendi ışığını yaratmaya çalışan insandı.
Bu üç örneğin ortak noktası:
İnsan dediğin değişir, gelişir, tökezler, yeniden kurulur.
Tek bir döneme bakarak kimseyi tanımlayamayız.
Sade Yaşayanlar ve Sorgulayanlar: İki Yol, İki Mutluluk
Biraz eğlenelim… Çünkü insanı anlamanın yolu bazen hafif bir tebessümden geçer.
Bir yanda kırsalda yaşayan, hayatın ritmini bozmadan, fazla kurcalamadan yaşayan insanlar var.
Görmediklerinin eksikliğini hissetmez, bilmedikleriyle de mutsuz olmazlar.
Gün gelir tarlaya giderler, akşam döner sobayı yakarlar.
Hayatın doğal akışının içinde kendilerine yeten bir huzur taşırlar.
Diğer yanda sürekli düşünen, araştıran, sorgulayan, risk alan insanlar var.
Akılları hiç durmaz, durdukça da içleri daralır.
Yeniliğin peşinde koşar, durdukları yerden bir adım ileri gitmek isterler.
Onların mutluluğu sakinlikte değil; keşifte, hareketlilikte, merakta yeşerir.
Her iki gruptaki insanlar da kendi yollarında gayet mutlu olabilir.
Biri bulduğu yerde, diğeri aradığı yerde mutluluk yaşar.
Birinin suyu durudur, diğerinin dalgalı.
İkisi de bir şey ifade eder.
Ama burada önemli bir noktaya geliyoruz:
Herkes sade yaşamayı seçerse ne olur?
Evet, sade yaşayan insanlar mutludur.
Kendi düzenlerinde, kimseye yük olmadan, kimseyi de taşıma iddiasına girmeden yaşarlar.
Bu saygı duyulacak bir varoluştur.
Ama eğer herkes “Ben karışmam, düşünmem, sorgulamam, risk almam” derse…
Toplum nasıl ileri gider?
Bu insanlar nasıl bilim insanı oldu?
Bu fikirler nasıl doğdu?
Hangi merak hangi kapıyı açtı?
Bilim adamları, filozoflar, yazarlar, araştırmacılar, mucitler…
Hiçbiri sade yaşamakla yetinmedi.
Bir yerde içinde bir kıpırtı oldu, “Acaba başka bir yol var mı?” diye düşündü.
O soruyu soranlar sayesinde ilerledik.
Düşünenler, sorgulayanlar, rahatsız olanlar, denemekten korkmayanlar sayesinde.
Sade yaşayanlar hayatı korur,
sorgulayanlar hayatı değiştirir.
Bir toplumun ilerleyebilmesi için iki gruba da ihtiyacı vardır.
Sade yaşayanlar, toplumun köklerini ve dayanıklılığını oluşturur.
Sorgulayanlar, toplumun yeni yollarını, yeni ufuklarını açar.
Eğer herkes aynı yolu seçerse,
ya toplum yalnızca yerinde sayar,
ya da sadece koşar ama kökü olmayan bir ağaca döner.
İyi insan; kusursuz, sorunsuz, tek tip bir figür değildir.
İyi insan; kendi farklılıklarını fark edip onları başkalarına zarar vermeden dönüştürmeye çalışan kişidir.
Sade de olabilir, sorgulayıcı da…
Önemli olan hangi yolda yürüdüğü değil, o yola nasıl yürüdüğüdür.
Ve unutmayalım:
İnsan bir kalıba sığmaz.
Kökleriyle de ilerler, hayalleriyle de.
Biri korur, biri taşır; toplum ise ikisinin dengesiyle büyür.