İsrail ordusu, Gazze'de 2 yıl boyunca sürdürdüğü soykırımda binlerce çocuğu yetim bıraktı. Aleva çifti de ömürlerinin son deminde söz konusu saldırılarında evlatlarını kaybetti ve onların çocuklarını büyütmek için yeniden ağır bir sorumluluğun altına girdi. Üstelik bu sefer büyük bir yıkım ve yokluğun içinde.
Aleva çiftinin, büyük oğulları, kalp hastası babasına ilaç almak için El-Ehli Baptist Hastanesine gittiği sırada düzenlenen saldırıda kaybetti.
Oğlunun ölüm haberini namaz kıldığı sırada öğrenen anne Rıda, 'çok üzüldü, kalbinin sıkıştığını hissetti' ama yapacak bir şeyi olmadığı için sadece hastaneye gidip oğluna veda edebildi.

ACI ÜSTÜNE ACI YAŞADILAR
Aile, oğullarının taziyesinin son gününde çocuklar, torunlar ve akrabalardan oluşan kalabalık bir grubun çadırda bulunduğu sırada yeniden İsrail ordusunun saldırısına maruz kaldı. Saldırıda ailenin 4 çocuğu daha öldü, torunlardan da yaklaşık 12'si yaralandı.
Saldırıda büyükanne Rıda da yaralandı ve hastanede 1 hafta yattı ancak torunlarının sorumluluğu onun üzerine kaldığı için mecburen hastaneden çıktı.
SORUMLULUK YAŞLI NİNEYE KALDI
Ailenin çilesi, çocuklarını kaybetmek ve torunlarının sorumluluğuyla baş başa kalmakla bitmedi. İsrail ordusunun, ateşkes öncesindeki 'tahliye tehditleri' nedeniyle Aleva ailesi, Şucaiyye'yi terk edip Nusayrat'a gitmek zorunda kaldı.
Büyükbaba Hamid hasta olduğu için burada da sorumluluk büyükanne Rıda'nın üstüne kaldı. Yaşlı kadın, 36 torun ve eşiyle birlikte saatlerce yürüyerek Nusayrat'a vardı. Ancak Nusayrat'ta da sadece bir hafta kalabilen aile, tekrar Şucaiyye'ye döndü.
EVLATLARININ ACISINI BİLE YAŞAYAMADI
Çoğunluğu 16 yaşından küçük 36 çocuğun, giyecek, yiyecek, içecek ve uyuyacak yer sıkıntısı çektiğini anlatan büyükanne Rıda, yaşadığı zorluğu şöyle paylaştı:
'Ben evlatlarını kaybetmiş bir anneydim ama buna üzülmeye bile fırsat bulamadım, bu yetimlerin derdine düştüm. Su bulma işi bana kaldı. 36 çocuk temizlik ister, yemek ister, su en temel ihtiyaç.
Yaşları büyük olan torunlarımı yanıma alıp uzak yerlerde su aramaya, aşevi aramaya başladım. Bir kere aşevi bulduk. 2 tabak mercimek çorbası aldık. Ekmek yoktu, bunu çocuklara 2'şer kaşık olarak paylaştırdım.'

ÇOCUKLARA 'HAYALİ YEMEK' PİŞİRİYOR
Çocukların karnını doyurmakta ve bakımlarını yapmakta büyük zorluk yaşadığını anlatan büyükanne, şunları kaydetti:
'Ben çocuklara hayali yemek pişiriyorum. Tencereye su koyuyorum, kaynatıyorum. Çocuklar uyuyana kadar suyu kaynatmaya devam ediyorum. Büyük çocukları susturmak kolay ama küçükler acıkınca susmuyor.
Sabah kalkıp, akşam beklerken uyuyakaldıkları yemeği soruyorlar. Gece içine bir şey düştü deyip, susturuyorum. Yemek sorduklarında sinirlenip bağırıyorum. O zaman da nine bağırma biz tokuz diyorlar. Ama babamız yaşasaydı bize getirirdi diyorlar.
Dedeleri kalp hastası, biraz yürüyünce bile ağrısı oluyor. Kış geliyor, bunu bile ben düşünüyorum. Yatakları ve yorganları olacak mı diye düşünüyorum.
Bu yaşımda rahata ermeyi umardım. Suyun bana gelmesini isterdim ama şimdi su getirmeye mecbur oldum. Anne babalarını nasıl büyüttüysem, bu çocukları da büyütmem gerekiyor ve bu bana büyük bir yük. En baştan bebek bezleme, giydirme, yedirme, içirme işine başladım. Sabah erkenden kalkıp onlara bakıyorum.'
5 ÇOCUĞUNU KAYBEDİNCE DAYANAMADI
Fıtık, dizlerde osteoartrit (kireçlenme) sorunu olan ve kalp hastası büyükbaba Hamid ise 5 çocuğunu kaybettikten sonra çok acı çektiğini, 'Onlar benim dayanağımdı. Onlardan sonra felçli gibi oldum.' diyerek dile getirdi.
Saldırılar devam ederken pek çok defa göç ettiklerini ve kalabalık bir aile oldukları için de göçler sırasında çok para harcadıklarını aktaran büyükbaba Hamid, bütün bu harcamaları da borç para alarak yaptıklarını ve borçların yığıldığını ifade etti.
Torunlarının yetim kalışına çok üzüldüğünü dile getiren büyükbaba, 'Bu çocuklar anne ve babalarını arıyor. Baban bir yere kadar gitti gelecek diyoruz. Ne zaman gelecek diyor. Cennete gitti diyoruz. Ben de yanına gitmek istiyorum ya da o buraya gelsin diyorlar. Bu yaşadığımız en zor şey.' ifadelerini kullandı.





