HABER7
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Türkiye’de Çin gizli servisine bağlı olarak faaliyet gösterdiği öne sürülen 7 kişilik bir casusluk şebekesini deşifre etti. Şebekenin, Türkiye genelinde kamu görevlileri ile ülkedeki Uygur Türklerini teknik takibe aldığı belirlendi.
Operasyonun detayları ise şok etti.
Casuslukta kullanılan cihazların, dikkat çekmemek için dört farklı kurye tarafından parça parça Türkiye’ye getirildiği öğrenildi.Şüphelilerin, İstanbul, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Bursa’da hayalet baz istasyonları kurduğu, hedef şahıslara 50 metreye kadar yaklaştıklarında bütün mesaj, konum ve sinyal verilerini ele geçirdikleri saptandı.MİT’in uzun süredir adım adım izlediği zanlılar, gözaltında verdikleri ifadelerde birbirlerini tanımadıklarını iddia etti.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın gerçekleştirdiği operasyon, yalnızca casusluk girişimini değil, bir savaş doktrininin deşifresini gözler önüne serdi.
Çin’in casus ağı ifşa oldu! MİT darbeyi vurmuştu! Şoke detaylar ortaya çıktı
KOMPLİKE BİR HİBRİT SİNYAL İSTİHBARAT OPERASYONU
İstihbarat ve Güvenlik Uzmanı Serkan Yıldız, Çin’in casusluk operasyonunun klasik anlamda istihbarat faaliyeti değil, savaş doktrini düzeyinde organize edilen bir girişim olduğunu belirtti.
Sahte baz istasyonlarıyla yapılan teknik takip faaliyetinin yalnızca Uygur diasporasını değil, bürokratlar ve savunma sektörü çalışanlarını da hedef aldığını ifade etti.
Yıldız, Çinli ajanların Türkiye’de kurduğu sistemin, merkezi komuta sistemine bağlı, yüksek kapasiteli hibrit bir sinyal istihbaratı operasyonu olduğunu vurguladı
Operasyonda kullanılan cihazların parçalar halinde Türkiye’ye sokulmasının, organize ve modüler casusluk yöntemlerinin uygulandığını gösterdiğini ifade etti.
CEP TELEFONLARINI KANDIRARAK İŞE BAŞLIYORLAR
Serkan Yıldız’a göre kurulan sistem “mobil IMSI catcher” olarak bilinen sahte baz istasyonları üzerinden çalışıyordu. Bu cihazlar, cep telefonlarını kandırarak en güçlü sinyali sunan kaynak gibi görünerek iletişim ve konum bilgilerini toplayabiliyor.
Sosyal medya hesabı üzerinden değerlendirmelerde bulunan Serkan Yıldız, olayın sıradan bir yakalama haberi gibi görülmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Bugün konuşmamız gereken şey ‘7 Çinli casus yakalandı’ haberi değil. Konuşmamız gereken şey ‘Bir devletin sınırları içine hayalet baz istasyonları nasıl sokulur?’ Bu, artık ulusal güvenliğin klasik değil, post-klasik bir tehditle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.” dedi.
'HAYALET' CASUSLAR
Yıldız, “Hayalet baz istasyonu dediğiniz şey, aslında mobil bir IMSI Catcher’dır. Yani sahte bir baz istasyonu. Cihazlar, en güçlü sinyale bağlanmak zorundadır. Telefonlar bu ‘hayaleti’ gerçek zanneder. Ve tüm veriler akar: Konum, mesaj, arama, metadata.” ifadelerini kullandı.
MERKEZİ KOMUTA DESTEKLİ SAVAŞ DOKTRİNİ
Olayın klasik casusluk faaliyetlerinden ayrılarak devlet destekli istihbarat savaşlarının yeni evresine işaret ettiğine değinen Yıldız, “Çinli ajanların Türkiye’de kurduğu sistem klasik casusluk değil, yüksek kapasiteli, merkezi komuta destekli, hibrit sinyal istihbaratı operasyonudur. Bu tür yapıların merkezinde SIGINT (Signal Intelligence) ve CNE (Computer Network Exploitation) vardır. Ve evet, bu savaş doktrinidir.” sözlerini sarf etti.
Serkan Yıldız, “Şimdi düşünün. Bunu bir istihbarat birimi değil, ‘yabancı bir casus ağı’ yapıyor. Burada temel problem, altyapıya müdahale eden istihbarat aktörleridir. Bu bir ‘bireysel casusluk’ değil. Bu, bir devletin başka bir devletin egemen haberleşme sistemine yaptığı istihbarat iç savaş saldırısıdır.” diye konuştu.
ALTYAPI SABOTAJI
Yıldız, hayalet baz istasyonlarının Türkiye’ye dört ayrı parça halinde sokulduğuna dikkat çekti. Bu yöntemin, Soğuk Savaş döneminde kullanılan ileri düzey tekniklere benzediğini belirten Yıldız, “Bu bir casusluk değil, ‘altyapı sabotajı’ ile casusluk arasındaki yeni bir hibrittir. Cihazın Türkiye’ye 4 parça halinde getirilmesi, klasik ‘modüler kuryelik’ yöntemidir. Bu, Doğu Alman Stasi veya Kuzey Kore Reconnaissance General Bureau taktiğidir. Amaç iz bırakmamak, parça-bütün ilişkisinden kaçmak, tetikleme sistemini merkezden kontrol etmek.” dedi.
HANGİ KAMU PERSONELLERİNİ NE ZAMANDAN BERİ TAKİP ETTİLER
Yıldız, sistemin yalnızca Uygur Türklerini değil, Türkiye’deki kritik kurumları da hedef aldığını ifade ederek şunları söyledi:
“Bu yapının en tehlikeli kısmı; sadece Uygur diasporasını değil, aynı zamanda bürokratlar, savunma sektörü çalışanları, ve akademik-askeri personelin de takibe alınmasıdır. Bu, Çin’in klasik diaspora istihbarat stratejisinden çok daha agresif bir aşamaya geçişidir.”
Serkan Yıldız’a göre olay sadece bilgi hırsızlığı değil, aynı zamanda bir “öğretim süreci”ydi. Toplanan verilerin ileri düzey yapay zeka sistemleriyle işlendiğini savunan Serkan Yıldız, “Sorulması gereken asıl sorular şunlar: Hayalet baz cihazları ne zamandan beri Türkiye’de aktifti? Hangi kamu görevlileri pasif hedefti? Hangi veri setleri Çin’e aktarıldı? Çin istihbaratı bu bilgileri hangi ‘öğrenme sistemleri’ içinde işledi? Bu son soru kritik. Çünkü burada artık veri çalınmıyor veri öğretiliyor.” şeklinde konuştu.
Yıldız, “Çin, bu sistemi büyük olasılıkla ‘fusion intelligence’ sürecinde kullanıyor. Yani istihbarat verilerini; biyometrik takip, açık kaynak analiz (OSINT), sinyal izleme (SIGINT), hedef profil tahmini (profiling) ile birleştiriyor. Bu sistemin sonu: Predictive Targeting yani ‘önceden kim tehlikedir’i belirlemek.” ifadelerini kullandı.
ÇIKARILACAK ÜÇ STRATEJİK DERS
Yıldız, MİT’in operasyonunun sadece güvenlik refleksi değil, aynı zamanda egemenlik müdahalesi olduğunu belirtti. Klasik istihbarat kavramlarının artık geçerliliğini yitirdiğini kaydeden Yıldız, modern casusların fiziki değil, dijital olarak faaliyet gösterdiğini vurguladı.
Olaydan çıkarılması gereken üç temel ders olduğunun altını çizen Yıldız, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu olaydan çıkarılacak 3 temel ders: 1-Yeni istihbarat savaşları artık görünmez frekanslarda yaşanıyor. 2-Dijital altyapıyı korumak, hava sahamızı korumaktan öncelikli hale geliyor. 3-Casusluk artık bireylerin değil, veri sistemlerinin işgalidir.”