Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap ediyor.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
Şahsım ve milletim adına en kalbi duygularımla selamlıyorum. Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu'nun tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. İnsanlığın ortak vicdanını temsil eden bu kürsüden sizlere bir kez daha hitap etmekten büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Genel Kurul Başkanlığını tamamlayan Sayın Yangı tebrik ediyor. Bu görevi devralan Sayın Berbok'a başarılar diliyor. Konuşmamın hemen başında Filistin'in giderek artan sayıda ülke tarafından tanındığı bir dönemde Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas'ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum. Biz bugün bu kürsüde kendi vatandaşlarımızla birlikte sesi kısılmak istenen Filistin halkına tercüman olmak için de bulunuyoruz. Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıklayan tüm ülkelere teşekkür ediyor. Henüz bu kararı almayan devletleri ise bir an önce harekete geçmeye çağırıyor. Sayın Başkan, değerli üyeler, Birleşmiş Milletler şartı bundan 80 yıl önce San Francisco'da imzalandı ve 24 Ekim 1945'te yürürlüğe girdi. Birleşmiş Milletler kuruluş şartının ilk maddesinin ilk kelimelerini burada tekrar hatırlatmak isterim.
"GAZZE'DE SOYKIRIM DEVAM EDİYOR"
Bu salonda BM'nin 80. yaşını kutlarken dünyanın birçok yerinde kuruluş şartının ilk kelimelerine gölge düşürecek vahim şeyler yaşanıyor. Gazze'de soykırım devam ediyor. Biz toplantı halindeyken dahi Gazze'de şuanda siviller katlediliyor. Gazze'de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti. Enkaz altında kaç cenazenin olduğunu henüz bilinmiyor. İsrail tarafından Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopuyor. Şuanda sadece silahlarla değil, açlık silahıyla da insanlar öldürülüyor.
Şimdi size Gazze'deki günlük hayatı anlatan bir fotoğraf göstereceğim. Birinci fotoğraf gördüğünüz gibi ellerinde leğenli kadınlar. Lütfen hepimiz elimizi vicdanımıza koyup cevap verelim. 2025 yılında böyle bir gaddarlığın makul bir sebebi olabilir mi? Fakat insanlık adına bu utanç manzarası Gazze'de 23 aydır her gün tekrar ediyor. 365 km2 içinde yaşayan 2.5 milyon Gazze'li her gün yerinden eziliyor. Her gün bir başka bölgeye göçe zorlanıyor.
"BU İNSANLIĞIN DİP NOKTASIDIR"
Gazze'nin sağlık alt yapısı tamamen çökmüş durumda, ambulanslar vuruldu, hastaneler yıkıldı. Tedavi mümkün değil, ilaç bulmak mümkün değil. Dostlar bakın Tayyip Erdoğan olarak kan ağlayarak söylüyorum. Henüz 2-3 yaşındaki elleri, kolları, bacakları olmayan masum yavrucuklar bugün maalesef Gazze'nin olağan fotoğrafı haline gelmiştir. Buna hangi vicdan dayanır, hangi vicdan buna sessiz kalabilir. Çocukların ilaçsızlıktan öldüğü bir dünyada huzur olur mu? Hepimiz anne babayız hepimizin üzerine titrediği çocukları, torunları var. Gazze'de çocukların elleri, kolları, bacakları anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Bu insanlığın dip noktasıdır. İnsanlık tarihi son bir asırda böyle bir vahşet görülmemiştir. Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Gazze'deki soykırım medya, sosyal medya aracılığıyla her an canlı olarak yayınlanıyor. İsrail şu ana kadar Gazze'de ulusal ve uluslararası basında çalışan 250 gazeteciyi kasıtlı olarak öldürdü. Gazze'ye tüm girişleri yasakladı ama yine de soykırımı gizleyemedi.
"GAZZE'DE MASUM SİVİLLER KATLEDİLMEKTEDİR"
Filistin topraklarında devam eden soykırıma her fırsatta dikkatleri çeken Genel Sekreter Sayın Guterres'i gönülden destekliyorum. Cesareti için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum. Ancak Birleşmiş Milletler Gazze'de kendi çalışanlarını dahi maalesef koruyamamıştır. Gazze'de insanlara yardım için koşturan 500 kişi öldürülmüştür. Ve bunların 326'sı Birleşmiş Milletler personelidir. Sayın Başkan, değerli üyeler, bakınız soykırım tıpkı holokost gibi insanların toplu halde iması için kullanılan utanç verici, insanlık dışı barbarca bir kavramdır. Oysa bugün Gazze'de sadece insanlar öldürülmüyor. Gazze'de hayvanlar hedef alınarak öldürülüyor. Gazze'de tarım alanları, bahçeler, ağaçlar, otlar, Gazze'de asırlık zeytin ağaçları yok ediliyor. Gazze'de sular yok ediliyor, kirletiliyor. Gazze'de binalar, evler, kütüphaneler, hastaneler, okullar, camiler, kiliseler, tarihi yapılar bilinçli bir şekilde yıkılıyor. Gazze'nin toprağı insan içinde, hayvan içinde, bitki içinde artık işe yaramaz hale getiriliyor. İşte sizlere bir başka fotoğraf daha. Şimdi size soruyorum, elimdeki şu fotoğrafın güvenlik arayışıyla ne ilgisi var? Bunun adı canlıya düşmanlık, hayata düşmanlık değil midir? Bu kürsüden açık açık ifade ediyorum. Gazze'de bir savaş yoktur. Gazze'de iki taraftan söz edilemez. Gazze'de bir yanda elinde en modern, en öldürücü silahlar olan düzenli ordu. Diğer tarafta ise masum siviller, masum çocuklar var. Bu terörle mücadele değildir. Bu 7 Ekim olayı öne sürülerek yürütülen bir işgal, tehcir, sürgün, soykırım, daha doğrusu bir toplu kıyım politikasıdır. Bugün Gazze, Hamas bahanesiyle yok edilirken eş zamanlı olarak Hamas'ın yönetimde olmadığı Batı Şeria'da adım adım işgal edilmekte infazlarla masum siviller katledilmektedir. Üstelik İsrail, Gazze ve Batı Şeria'yla sınırlı kalmıyor. Suriye'ye, İran'a, Yemen'e, Lübnan'a saldırılar düzenleyerek bölge barışını da tehdit ediyor. En son arabulucu Katar'da ateşkes müzakereleri için toplantı yapan heyete İsrail saldırısı gerçekleşmiştir. Katar'a yönelik saldırı göstermiştir ki İsrail yönetimi tamamen kontrolü kaybetmiştir. Neden ya onun barış yapmaya da rehineleri kurtarmaya da niyetinin olmadığı bir keza anlaşılmıştır.
"İSRAİL YÖNETİMİ YAYILMACI BİR POLİTİKAYLA BÖLGE BARIŞINA KASTETMEKTEDİR"
Sadece komşuları değil, Orta Doğu'daki tüm ülkeler İsrail hükümetinin pervasız tehditlerine muhatap oluyor. Şunun da farkına varalım. İsrail'in artan saldırganlığı sebebiyle Avrupa başta olmak üzere Batı'da İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan değerler de çok ağır yara almıştır. En temel insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, gösteri ve protesto özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, demokrasi, eşitlik, adalet gibi kavramlar rafa kaldırılmıştır. Gelinen noktada hepimiz şu gerçeği görmek zorundayız. Değerli dostlar, vaat edilmiş topraklar saplantısıyla hareket eden İsrail yönetimi yayılmacı bir politikayla bölge barışına kastetmektedir. Üç semavi dinin kutsal beldesi, insanlığın ortak mirası olan Kudüs-ü Şerif, bu radikalizmin doğrudan hedefidir.
"GAZZE'YE KARŞI İNSANLIK GÖREVİNİZİ YERİNE GETİRİN"
Onların da tasvip etmediği, dahası tüm dünyada anti-semitizmi körükleyen bu cinnet hali artık daha fazla devam edemez. Gazze'de ateşkes bir an önce sağlanmalı, saldırılar durmalı, insani yardımların engelsiz girişine mutlaka izin verilmelidir. Soykırım kadrosunun uluslararası hukuka hesap vermesi temin edilmelidir. İnşallah bu mutlaka gerçekleşecektir. Gazze'de yaşanan barbarlığa karşı sesini yükseltmeyen, tavır almayan herkes bu vahşetin sorumluluğuna ortaktır. Buradan bütün devlet ve hükümet başkanlarına samimiyetle sesleniyorum. Bugün bu gündür. Gün, insanlık adına Filistinli mazlumların yanında dimdik durma günündür. Halklarınız Gazze'deki barbarlığa tepki gösterirken gelin sizler de adım adım cesaretinizi gösterin. Çocukların çocukları büyüttüğü Gazze'ye karşı insanlık görevinizi yerine getirin.
SURİYE
Bu vesileyle dünyanın farklı ülkelerinde Gazze'li mazlumlara sahip çıkmak için meydanları dolduran Gazze'li masumlara destek olmak için denizlere yelken açan akademisyeniyle, sanatçısıyla, siyasetçisiyle, aktivistiyle, öğrencisiyle tüm Filistin savunucularına en kalbi selamlarımı yolluyorum. 13 yıl boyunca sizlere bu kürsüden, komşumuz Suriye'de yaşanan zulümden ve çatışmalardan bahsettim. Nasıl bugün Gazze'li mazlumlar için sesimizi yükseltiyorsak, 13 yıl süresince de Suriyelilerin feryatlarına dikkat çektik. Burada onların da sesi nefesi oldu. Bir milyon insanın hayatına, milyonlarcasının da vatanlarını terk etmesine sebep olan zulüm, 8 Aralık devrimiyle birlikte hamdolsun artık tarihe karıştık. Suriyeli kardeşlerimiz 8 Aralık tarihi itibariyle yeni bir dönemin kapılarını açtılar. Eli kanlı bir rejime karşı mücadeleyi kazanan Suriye halkı, inanıyorum ki büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri zaferi de inşallah menziline ulaştıracaktır. DAEŞ başta olmak üzere terörün hiçbir çeşidinin olmadığı güvenliğin teşhis edildiği bir ve bütün Suriye vizyonunu tüm imkanlarımızla destekleyeceğiz. Suriye'de istikrar kökleştikçe hiç şüphesiz bunun kazananı Suriyelilerle birlikte tüm komşu ülkeler, tüm bölgemiz olacaktır. Körfez'deki kardeş ülkelere de Suriye'nin toparlanmasına verdikleri katkılar için teşekkürlerimi iletiyorum. Bizimle aynı ilkeleri paylaşan tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerle iş birliğimizi inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz.