Yıllardır üniversitenin ismiyle özdeşleşen "Beşir Atalay Kampüsü" ismi, geçtiğimiz hafta alınan ani bir kararla "Şehitler Kampüsü" olarak değiştirildi. Kararın, rektörlük seçimlerinden hemen önce alınması dikkat çekerken, isim değişikliği için üst makamlara haber verilmediği de ortaya çıktı.
KURUCU REKTÖRE VEFASIZLIK
Kuruluşundan itibaren Kırıkkale Üniversitesi’nin gelişiminde büyük rol oynayan, akademik dünyada dışlanan muhafazakâr öğretim üyelerine kapıları açan Prof. Dr. Beşir Atalay’ın ismi, kampüs girişinde yer alıyordu. Ancak üniversite yönetimi, geçtiğimiz hafta ani bir kararla bu ismi kaldırarak yerine "Şehitler Kampüsü" adını yerleştirdi. Değişikliğin, mevcut rektörün bireysel kararıyla ve herhangi bir danışma ya da kamuoyu bilgilendirmesi yapılmadan gerçekleştirilmesi ise dikkat çekti.
İddialara göre, isim değişikliğine öncülük eden mevcut rektör, geçmişte Beşir Atalay’dan defalarca destek aldı. Hatta kariyerinde Atalay’ın katkısının büyük olduğu ifade ediliyor.
“AHDE VEFAYA İHANET” TEPKİSİ
Konu, hem akademi çevrelerinde hem de siyasette geniş yankı buldu. Beşir Atalay gibi bir ismin üniversite kampüsünden isminin silinmesi tam bir ahde vefaya ihanet olarak yorumlandı.
REKTÖRLÜK SEÇİMLERİNDEN ÖNCE PR HAMLESİ Mİ?
İsim değişikliğinin, yeni rektör atamalarının gündemde olduğu bir dönemde gerçekleşmesi dikkat çeken ayrı bir detay. Bazı kaynaklar, mevcut rektörün bu adımı bir tür halkla ilişkiler (PR) çalışması olarak gündeme getirdiğini öne sürüyor. Üniversite içinden aktarılan bilgilere göre, kararın gerekçesi olarak bazı yerel talepler ve yazılar gösterilse de sürecin tamamen kişisel inisiyatifle yürütüldüğü belirtiliyor.
Kırıkkale Üniversitesi’nin yaptığı bu vefasızlığı ise Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, üniversitenin eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ömer Demir, Karar yazarı Şenol Kaluç ve Perspektif yazarı Adnan Boynukara köşelerine taşıyarak tepki gösterdi.
*************************
AYŞE BÖHÜRLER: BEŞİR ATALAY HOCA’YA SELAM OLSUN!
Öncelikle şunu söyleyeyim: AK Parti gökten zembille inmedi. Daha demokratik bir Türkiye özlemiyle çalışan bir grup inanmış insanın, bir ekip çalışmasıyla ortaya çıktı. Özetle, gençler bilmiyor ya da ilgilenmiyor olabilir; ancak bu hareketin bir hikayesi var. Bu hikâyenin parçalarından birisi de Beşir Atalay’dır. Bizim aksaçlılarımızdandır.
Geçen hafta, tam rektörlük seçimlerinden bir hafta önce, Kırıkkale Üniversitesi’nde kampüse verilen Beşir Atalay isminin “Şehitler Kampüsü” olarak değiştirildiği haberi önümüze düştü.
Neden bu değişiklik yapıldı sorusunun ise rektörün izahında anlaşılır, kurumsal bir karşılığı yok. Yerelde çıkan bir iki yazıyı dayanak yapmış. Üstelik rektörün kariyerinde yol gösterici olarak Beşir Atalay hocayı kendine referans aldığı ve hocadan defaatle destek istediği de biliniyor.
Konuya Beşir Hoca dâhil hepimiz çok üzüldük. Her şeyden önce ahde vefaya ihanetti. Bunca yıl ahde vefayı önemseyen bir siyasi hareket olarak vicdanımızı çok rahatsız etti.
Beşir Hoca, 12 Eylül’de öğrencilere burs veren vakıflarla ilişkisi nedeniyle hapis yatmıştı. Kırıkkale’de, bozkırda bir meslek okulundan bir üniversite ortaya çıkarmış; “irticacı rektör” başlıklarına aldırış etmemiş, dönemin medyasının onu her gün haber yapmasına prim vermemiş, bugün akademideki önemli çalışmalara imza atmış pek çok hocaya imkân sağlamış, üniversitesinde onlara yer vermiş bir isimdi. Muhafazakâr, inançlı akademisyenlerin hiçbir üniversitede yer bulamadığı dönemde, Kırıkkale Üniversitesi bir sığınaktı.
Ben onu Kanal 7 televizyonunun kuruluş sürecine katkılarıyla tanıdım. AK Parti kuruluşunda beraber çalıştığımız isimlerdendi. Kurucularımız arasındaydı. Sonraki dönemlerde birlikte MKYK üyeliği yaptık. Hem Devlet Bakanlığı hem İçişleri Bakanlığı yaptı. Hem bizim yetişmemizde hem de bugün bürokraside önemli görevlerde olan pek çok bürokratın yetişmesinde emeği vardır. Türkiye’nin Millî Birlik ve Kardeşlik Projelerinde yer alan önemli isimlerindendi. Onca hizmetin ardından yapılan bu isim değişikliğinin hiçbir mantığı olamaz.
Konuyu araştırdım. İsim değişikliği öncesinde konudan ne YÖK Başkanımıza ne de Cumhurbaşkanımıza haber verilmiş. Bu değişiklik tamamıyla Kırıkkale Üniversitesi Rektörü’nün kendi inisiyatifidir; YÖK Başkanı atamasının olacağı günlerde yaptığı bir PR çalışmasının ürünüdür. Üstelik bu üniversiteye rektör atanması için ona yardım eden Beşir Hoca’ya karşı yaptığı bu hareket, atasözlerimize ilham verecek düzeydedir.
Tek kelimeyle: Bugün muhafazakâr kesimin siyasi, fikrî ve akademik mücadelesinde önemli bir isimdir Beşir Atalay. İtibarı asla bir rektörün şahsi kararıyla silinemez.
***************************
PROF. DR. ÖMER DEMİR; REKTÖRE SORDUM CEVAP ŞU OLDU: ‘ÖYLE İCAP ETTİ.’”
Ömer Demir, yazısında Beşir Atalay’ın yalnızca bir isim değil, Kırıkkale Üniversitesi’nin temellerini atan, şehre ve ülkeye önemli katkılarda bulunmuş bir bilim ve devlet insanı olduğuna vurgu yaptı. Atalay’ın 1992 yılında üniversitenin kurucu rektörü olarak göreve geldiğini, dönemin zor şartlarında kurumu hem fiziki hem akademik anlamda ayağa kaldırdığını hatırlatan Demir, şu sözlere yer verdi:
“Sadece bir meslek yüksekokulu binası bulunan şehre güzel bir kampüs kazandıran ve burayı dönemin yetenekli genç akademisyen adaylarının yarıştığı bir yetenek havuzuna çeviren kişi. Bu gençlerin Türkiye’nin akademi, bürokrasi ve iş dünyasında çok önemli katkıları oldu, hâlâ da oluyor.”
Demir, Atalay’ın 28 Şubat döneminde yaşadığı mağduriyetleri de hatırlattı. “İstifa etmesi için baskı yapılan, hukuki hiçbir kusuru olmamasına rağmen görevden alınan bir isimdi. Bunu bizzat biliyorum, çünkü o istişare heyetinin içindeydim.” diyerek, üniversiteden haksız yere uzaklaştırılan bir rektöre yıllar sonra iade-i itibar yapılmasının önemini vurguladı.
“BU KARAR MAKUL ZEMİNDE TARTIŞILAMAZ”
Kararın ardında ne tür bir kişisel ya da siyasi hesap olduğu bilinmediğini ifade eden Ömer Demir, “Bu mesajın kime verildiği belirsiz. Ama bir rektörün ‘öyle icap etti’ gibi esoterik bir açıklamayla yetinmesi üniversite ciddiyetine aykırıdır.” dedi.
Demir, yazısını şu sözlerle tamamladı:
“Beşir Atalay’ın kampüse verilen adının hiçbir gerekçe sunulmadan değiştirilmesi vicdanlarda derin bir yara olarak kalacaktır. Umarım bir gün kampüsten silinen o isim, bu defa yasayla üniversiteye geri verilir.”
********************************
ŞENOL KALUÇ: BEŞİR HOCA KOMPLEKSİ
Modern çağın bir hastalığı olsa gerek; kendine güvenini yitirmiş topluluklarda geçmişten, yaşanmışlıklardan, farklılıklardan ve ötekinden korkmak gibi bir durum var. Bu nedenle bu güvensizliğin yaptırabileceklerinin de bir sınırı olmuyor.
Bu nereden mi aklıma geldi, haberleri dolaşırken Karar Gazetesi internet sayfasında “Üniversitenin başka işi yok mu” sürmanşeti ile karşılaştım. Hemen altında “Beşir hocaya büyük vefasızlık” yazıyordu.
Bilenler bilir, Beşir Atalay bir dönem Ak Partinin en önemli isimleri arasında idi. Daha önce Kırıkkale Üniversitesinde Kurucu Rektör olarak görev yapmış, üniversitenin bugün ulaştığı seviyede onun döneminde başlatılan yatırımlar ve daha sonra da devam eden desteği büyük rol oynamıştı.
Hasbelkader Beşir Hocanın da ilk öğrencileri arasında bulundum. Üniversitenin ana kampüs alanı, bir zamanlar bozkırın ortasında birbirinden kopuk bir cezaevi binası, Gazi Üniversitesinden kalma bir yüksekokul ve Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurt binasından ibaretken bugün devasa bir kampüse dönüşmüş durumda.
Kampüse, 2017 yılında Beşir Hocanın adı verilmiş. Halbuki Beşir Hoca 28 Şubatçıların gazabına uğramış ve görevinden alındığında, görevle getirilen yıkım ekibi Beşir Hocanın tüm mirasını yok etmeye çalışmıştı. Onun döneminde alınan pek çok isme çeşitli gerekçelerle mobing uygulanmış, akademisyenlere hak ettikleri kadrolar verilmeyerek üniversite ile bağları koparılmaya çalışılmıştı.
Ak Partinin hızla yükseldiği ilk yıllarında Beşir Atalay döneminde buradan yolu geçen pek çok isim de gerek parti içinde ve gerekse devletin çeşitli kademelerinde görevler almış, önemli makam ve mevkilere gelmişlerdi ve hala da pek çok yerde varlar.
O yıllarda nefret o kadar büyüktü ki, benim gibi hasbelkader o okulun kapısından öğrenci olarak girenler bile bu nefretten pay almıştı. Mezuniyet töreninde eski bölüm başkanımız Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş ile resim çektirdim diye yeni bölüm başkanımız büyük bir akademisyen vakarı ile yüzüme “Sen bu fakültenin kapısından bir daha içeri giremezsin” diyerek odasından kovmuş ve akademik anlamda bana kapıyı kapatıvermişti.
Şimdi geçmişe bakıyorum da benim hakkımda samimi olan birkaç kişiden biri de o zatı muhteremmiş. En azından ne etnik ne dini kökenime bakmadan kişisel sorun yaptığı bir konu yüzünden bana üniversite kapısını açıkça göstermişti.
Neyse biz konuya dönelim.
Bir isim niye değiştirilir?
28 Şubatçıların izlerini silemediği Beşir Hocanın ismini kimler neden silmek isteyebilir ki?
Siyasetin yanardöner dünyasında sanırım bunlar normal. Futbolda çok kullanılan bir tabirle “Vefa, sadece bir semt isminden ibaret” olsa gerek.
Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte başlayan bir hastalık bu isim değiştirme işi. “Yok kanun, yap kanun” mantığında yürüyen işler. İsim değişince her şey unutulacak ve tarih değişecek sanki… G. Orwell’in hatırı da kalmasın bu arada.
Köy kökenli olanlarımızın %90’nının köylerinin resmiyetteki ismi ile halk arasındaki isimleri aynı değildir malumunuz. Tam 80 yıl önce değiştirilen köyümün ismini halk bugün bile kullanıyor. Kaç nesil geçmiş halbuki…
Ankara’da çocukluğumun geçtiği sokağın numarası defalarca değişse de hala insanlar için orası 91. Sokak. Bunları basit şeyler olarak görmeyin, işin şirazesinden çıktığı çok yer var. Yıllar önce dedemin damında bulduğum belgeler arasında birçok Bekir, Osman, Ömer ismi geçen tutanaklar bulmuştum ve merakla bunlar kim diye sorduğumda bunların aslında Bektaş, Hüseyin ya da Ali ismindeki büyüklerimiz olduğunu öğrenmiştim. Alaca’nın işgüzar nüfus memurları kendilerini devletin yerine koyup Alevi isimleri yerine güya Sünni isimleri koyuvermiş, başka yerlerde de Kürtçe vd. dillere yapılıyordu...
Son yıllarda buna okul, kurum ve park isimleri de eklendi. Her gücü eline geçiren aklına gelen yeni bir isim koyuyor. Bir dönem çalıştığım okulun adı defalarca değiştirilmesine rağmen insanlar hala 25 yıl önceki açıldığı ismi ile anıyor ve verilen hiçbir isim halk arasında tutmadı. Siz ne yaparsanız yapın halk belleğindekini kullanmakta ısrar ediyor.
Üniversite senatosunda ismin değiştirilmesi için kalkan ellerin bir kısmının geçmişi, harcanan emekleri vs. umursamadan yeni ismin cazibesi ile el kaldırdığına ama bir kısmının ve teklif sahiplerinin ise Beşir Hocanın hala hatırlanan adının hatırası altında ezildikleri için ellerinin kalktığına eminim. Bir kısmının hocanın siyaset dışında kalması nedeniyle bu çabalarının birilerince ödüllendirileceğini düşünmeleri de etken olsa gerek.
Peki, oradan Beşir Hocanın adını silince Beşir Hoca unutulur mu? Cevap belli zaten, değil mi?
Beşir Atalay’a selam ve hürmetlerimle.
NOT: Zaruri bir not paylaşayım da kimsenin aklında bir işaret kalmasın. Her ne kadar Beşir Hocanın rektörlüğü döneminde öğrencisi olsam da o günden bugüne Beşir Hoca ile herhangi bir irtibatım olmadı.
******
ADNAN BOYNUKARA: KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ: İSMİ SİLMEK HAFIZAYI SİLMEZ
Kurumsal yapılar ve kimlikler, hafızalarına sahip çıkarak büyürler. Vefa, kişilere değil, kurumun kendisine duyulan saygıdır. Bir üniversite, geçmişini yok sayarak, inkâr ederek değil; geçmişine sahip çıkarak, onu doğru okuyarak geleceğe yürür. Beşir Atalay isminin Kırıkkale Üniversitesi kampüsünden kaldırılması, bu üniversitenin tarihine karşı bir vefasızlıktır.
Bazı isimler vardır, yalnızca bir tabelada değil; fikirde, emekte ve kurumsal hafızada yaşar. Kurumlar gelişir, büyür, dönüşür ama onları var eden emeğin izi silinemez. Kırıkkale Üniversitesi Senatosu’nun 16 Temmuz 2025’te aldığı bir kararla, üniversitenin ana kampüsünden, “Prof. Dr. Beşir Atalay” isminin kaldırılması, yalnızca bir isim değişikliği değil, aynı zamanda bir hafızanın, bir emeğin ve vefanın inkârıdır.
Kırıkkale Üniversitesi, 3 Temmuz 1992 tarihinde kurulduğunda, kurucu rektörlük görevini Prof. Dr. Beşir Atalay üstlenmişti. Türkiye’nin genç üniversiteleri arasında yer alan bu kurum, Atalay’ın vizyonu, akademik birikimi ve göreve getirdiği idealist kadroların çabalarıyla kısa sürede gelişim göstermişti. O dönem henüz taşları dahi döşenmemiş bir üniversite, adım adım inşa edildi. Fen-Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler, Mühendislik, Veteriner Fakültesi, Tıp Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Eğitim Fakülteleri ve Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ve Sağlık Bilimleri Enstitüleri Prof. Dr. Beşir Atalay zamanında açılmıştı. Üniversitenin tüm kadrosu da aynı dönemde göreve başlamıştı. Kısacası, üniversitenin fiziksel yapısına, akademik kadrosuna ve akademik kültürüne kadar birçok unsurda Beşir Atalay’ın emeği var.
Ancak Türkiye’nin çalkantılı dönemlerinden biri olan 28 Şubat sürecinde Prof. Dr. Beşir Atalay, “irtica” iddiasıyla görevden alındı. Atalay, o süreci şöyle anlatıyor: “Üniversite, Millî Güvenlik Kurulu’nun ilk denetlediği üniversite oldu. Bu denetleme sonucunda önlerine ne belge konulursa konulsun zaten akıllarında olan ‘kadrolaşma’ mazeretiyle önce rektörü görevden alıp, sonra kadroları dağıttılar. Anladık ki, ‘Burada büyük kadrolaşma var’ deyip onu araştırmaya gelmişler. Üniversitenin gelişmesi, kampüsü falan umurlarında değilmiş…”
Bu dönemde yüksek yargının bile Genelkurmay’ın gölgesinde hareket ettiği bir ortamda, Atalay’a yönelik bu tasfiye, akademiye değil siyasete dayalıydı. Ne yolsuzluk ne liyakatsizlik… Sadece dönemin ideolojik baskısı.
Tasfiye sonrası Beşir Atalay, siyasete yöneldi. Kurucuları arasında yer aldığı AK Parti hükümetlerinde İçişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve Hükümet Sözcülüğü gibi önemli görevlerde bulundu. Beşir Hoca’nın adı en çok, Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir meselelerinden birinin çözümü için başlatılan “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”yle anıldı.
2000’li yılların sonunda, Türkiye büyük bir cesaret göstererek, yıllardır çözüm bulunamayan PKK terörü sorununu çözmek amacıyla bir çözüm süreci başlatmıştı. Bu süreçte Beşir Atalay, Türkiye’nin en kapsamlı toplumsal barış projesini hayata geçirme iradesini gösteren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en yakın kurmaylarından biri olarak kritik bir rol üstlendi. Devletin güvenlik aklını, sosyolojik duyarlılığı ve demokratik iradeyi aynı masaya koyan bu sürecin içinde yer aldı.
Kolay bir iş değildi bu. Türkiye’nin yıllardır kanayan yarasına çözüm üretmeye çalışan süreç; saldırılarla, sabotajlarla, provokasyonlarla karşılaştı. Ancak süreç soğukkanlılıkla yürütüldü. Hem çözüm için çaba harcandı hem de sürecin meşruiyeti için devlete yakışan bir üslup geliştirildi. Ülke, o dönemde sadece silahların değil, aynı zamanda karanlık vesayet yapılarına hizmet eden ezberlerin de susturulabileceğini gördü.
Aynı dönemde demokratikleşme adımları da hız kazandı. Kürt meselesinin demokratik yöntemlerle çözümü, ifade özgürlüğü alanındaki ilerlemeler, devlet-vatandaş ilişkilerindeki dönüşüm sürecinde Beşir Atalay’ın katkısı büyüktü. Onun adı, sadece akademik başarıyla değil, demokratik tarihimize düşülen bir notla da anılmalıydı.
Ancak bugün, Kırıkkale Üniversitesi kampüsünden isminin silinmesiyle birlikte sadece bir şahsa değil, bu birikime ve hafızaya da bir çizik atılmak isteniyor. Bu kararı gündeme getiren üniversite yönetimi ve karara evet diyenler, ismi silmenin yapılanları değiştirmeyeceğini ve Beşir Atalay’ın toplumsal hafızadaki yerini ortadan kaldıramayacağını biliyorlar. Aslında üniversite yönetimi hakkında fikir sahibi olmak için resmî web sayfasına bakmak yeterli olur. Sitede, önceki rektörlerin hiçbirine yer verilmemesi, sadece mevcut rektörün görünür kılınması, kararı alan çizginin nasıl bir çizgi olduğunu ortaya koyuyor.
Oysa ilginçtir ki, bugün üniversitenin başında olan Ersan Aslan da Beşir Atalay döneminde bu kuruma yardımcı doçent olarak girmişti. Bugün rektörlük koltuğunda oturan kişinin, o kurucu döneme dair vefa göstermesi beklenirdi. Ama nafile. Beşir Hoca’yı bir kenara bırakalım, geçmişe ilişkin tek bir ismin üniversite web sitesinde yer bulmaması ilginç değil mi? Mevcut yönetimin üniversiteye katkı sağlayan tüm isimler “yokmuş gibi yapması”, vefa, vicdan ve kurumsal hafıza konularında ne kadar duyarsız olduklarını gösteriyor.
Kurumsal yapılar ve kimlikler, hafızalarına sahip çıkarak büyürler. Vefa, kişilere değil, kurumun kendisine duyulan saygıdır. Bir üniversite, geçmişini yok sayarak, inkâr ederek değil; geçmişine sahip çıkarak, onu doğru okuyarak geleceğe yürür. Beşir Atalay isminin kampüsten kaldırılması, bu üniversitenin tarihine karşı bir vefasızlıktır.
Son 10 yıla yakın bir süredir, aktif siyasetten uzak, sivil toplum alanında çalışmalar yapan Prof. Dr. Beşir Atalay’a yapılan bu muamele; sadece bir kişiyi değil, Türkiye’nin yakın tarihine damga vurmuş bir mücadeleyi de yok saymak anlamına gelir. 28 Şubat zihniyetiyle aynı paydaya düşmektir. Oysa Beşir Atalay ismi hem akademik anlamda hem de devlet adamlığı düzeyinde, bu ülkenin mahşeri vicdanında çoktan yerini almış.
Bakın, bir ismi tabeladan silmek kolaydır. Ama ardındaki emeği, hafızayı ve iz bırakmış kişiliği silmek mümkün değildir. Gerçek vefa, bir kurumu kuranlara sahip çıkmakla; hafızaya ve adalete sadık kalmakla mümkündür. Beşir Hoca’nın, 28 Şubatçıların üniversiteye gönderdikleri denetçilerle ilgili söylediği, “Üniversitenin gelişmesi, kampüsü falan umurlarında değilmiş” ifadesi size ne kadar da çok yakışıyor, değil mi?