Güncel

Barışın anahtarı yine İstanbul'da mı?

İstanbul'da Rusya ile Ukrayna arasında gerçekleşen müzakerelerin yankıları devam ediyor. Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yıldıran Acar yaşanan son gelişmeleri ve beklentileri Haber7 için değerlendirdi.

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yıldıran Acar, İstanbul'da gerçekleşen Rusya-Ukrayna arasındaki müzakereleri değerlendirdi.

Acar'ın, "Barışın anahtarı yine İstanbul'da mı?" başlıklı yazısı şöyle:

Dünya, artık tek kutuplu bir düzenin ötesine geçti. Amerika’nın mutlak hakimiyetinden çok kutupluluğa doğru ilerleyen uluslararası sistemde dengeler hızla değişiyor. Bu değişimin merkezinde ise Ukrayna Savaşı var. Rusya'nın bu savaşla üstlendiği “revizyonist” rol ve Batı ile yaşadığı sert gerilim, küresel siyaseti yeniden şekillendiriyor. İşte tam bu noktada Türkiye’nin sergilediği denge politikası, dikkatleri bir kez daha Ankara’ya çeviriyor.

Geçtiğimiz günlerde açıklanan bir haber, dünya gündemine bomba gibi düştü. Rusya ve Ukrayna heyetleri, üç yıl aradan sonra ilk kez 16 Mayıs 2025’te İstanbul’da yeniden bir araya gelme kararı aldı. Bu karar sadece savaşın seyri açısından değil, Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumu açısından da son derece önemli. Çünkü bu gelişme, Türkiye’nin taraflar için hâlâ en güvenilir arabulucu olduğunu gösteriyor.

Aslında Türkiye bu süreçte ilk kez sahneye çıkmıyor. 24 Şubat 2022’de savaşın başlamasının hemen ardından, barış için ilk somut girişimlerde bulunan ülkelerin başında Türkiye gelmişti. O günlerde Antalya Diplomasi Forumu’nda dışişleri bakanları düzeyinde yapılan ilk temaslar, ardından 29 Mart’ta Dolmabahçe’de gerçekleşen görüşmeler hâlâ hafızalarda. Ancak o dönemde İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın devreye girmesiyle, umutla kurulan masa ne yazık ki dağılmıştı.

Yine de Türkiye pes etmedi. Sadece arabuluculuk yapmakla kalmadı, küresel krizi hafifletecek adımlar da attı. Tahıl Koridoru Anlaşması bunlardan biriydi. Türkiye ve Birleşmiş Milletler’in öncülüğünde imzalanan bu mutabakat, dünyada bir gıda krizinin önüne geçti. Montrö Boğazlar Sözleşmesi sayesinde Karadeniz’de savaşın yayılmasını engellemesi de başka bir stratejik başarıydı. Kısacası Türkiye, krizin başından bu yana hem NATO içinde hem de sahada "dengeyi koruyan ülke" rolünü başarıyla oynadı.

PEKİ NE OLDU DA MASA YENİDEN KURULDU?

9 Mayıs’ta Moskova’da Zafer Bayramı’nı kutlayan Putin, iki gün sonra gece yarısı yaptığı açıklamayla, 15 Mayıs’ta İstanbul’da ön şartsız barış görüşmesine hazır olduklarını ilan etti. Zelenski ise buna cevaben, “Ben o tarihte Türkiye’de olacağım ve Putin’i bekleyeceğim” dedi. Bu gelişmelere ABD Başkanı Trump’tan da dikkat çekici bir yorum geldi: “Zelenski’nin gitmesi çok isabetli. Ben de o tarihlerde Körfez ve Orta Doğu turunda olacağım, ardından İstanbul’a uğrayabilirim.” Bu açıklamayla birlikte, barış masasına dair beklentiler daha da arttı ve diplomatik trafik hız kazandı.

Görüşme öncesi taraflar medya üzerinden pozisyon aldı. 15 Mayıs'ta Ankara’ya gelen Zelenski, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü, ancak ardından yaptığı basın açıklamasıyla “Putin gerçekten barış isteseydi, kendisi gelirdi” diyerek süreci zora soktu.

Ancak Türkiye yine devreye girdi. Diplomasi trafiğiyle taraflar 16 Mayıs’ta İstanbul’da bir araya getirildi. Tansiyonun zaman zaman yükseldiği görüşmeden, şimdiye kadarki en büyük esir takası anlaşması ve müzakerelere devam kararı çıktı.

Türkiye'nin bu süreçte üstlendiği rol, sadece diplomatik değil aynı zamanda tarihî. Tarafların yeniden İstanbul’u seçmesi tesadüf değil; güvenin, denge siyasetinin ve arabuluculuğun ve Ankara Merkezli bir Dış Politika’nın bir sonucu. Dünya yeniden şekillenirken, barışın yolu bir kez daha Boğaz’dan geçiyor olabilir.