Dünya

Suriye'de rüzgar döndü... Bölgesel dengeler değişiyor! Bundan sonra ne olacak?

Yeni Şafak yazarı Yahya Bostan, bölgesel gerilimde SDG ve İsrail'in konumunu değerlendirdi. İstikrar bozucu iki aktörün geri çekilmeye zorlandığını ve barış ekseninin güçlendiğini belirtti.

Yahya Bostan, İsrail ve Filistin'in anlaşmaya varması, Gazze Barış Zirvesi'nde yaşananlar ve SDG'nin Suriye ordusuna katılımı çerçevesinde yaşanan gelişmeleri ele aldı. Bölgesel dengeler ekseninde Suriye'nin toparlanma sürecini irdeledi.

İşte, Bostan'ın analizinin tamamı:

7 Ekim'den bu yana hep şunu söyledim: Bölgede iki eksen var. Bir eksen, yaşamsal çıkarlarını korumak ve potansiyelini açığa çıkarmak için istikrar arıyor. Bu barış eksenidir. Türkiye burada yer alır. Bölgesel karmaşa ve kaos Ankara'nın omuzlarında büyük bir ekonomik yük oluşturdu, güvenlik sorunu doğurdu, savaş, çatışma ve göçe yol açtı. Bu bağlamda: Irak Kalkınma Yolu, Zengezur Koridoru, Suriye'nin istikrarı, Filistin'de iki devletli çözüm arayışı, Ukrayna barış girişimi: Hepsi istikrar arayışıdır.

Bu eksenin karşıtı İsrail'dir. İsrail'in güvenliği, çevresindeki ülkelerin zayıflığına, kaosa dayanır. Kimi zaman ABD, kimi zaman İran, attıkları adımlarla bu ekseni beslemiştir. Son yıllarda yaşananlar da bu iki eksenin güç mücadelesidir. Derin çatışma burada yatar.

İSRAİL'İN RİCATİ (GERİ ÇEKİLMESİ)

7 Ekim'den sonra maksimalist taleplerle karşımıza çıkan İsrail gelinen noktada Hamas'la masaya oturmak zorunda kalmıştır. 'Büyük' hedeflerinden vaz geçmiş değil ama bu bir ricattir. Peki, ne oldu da rüzgar döndü?

Bir. İsrail, küresel maşeri vicdanda, dünya sokaklarında soykırımcı olarak mahkum edilmiştir. Tarihinin en derin izolasyonudur.

İki. Hamas'ın askeri yöntemlerle yok edilemeyeceği görülmüştür.

Üç. İsrail'in Doha'yı (ve Suriye'yi) hedef alması Körfez'de güven bunalımı yaratmış, ABD'nin üzerinde titrediği İbrahim Anlaşmaları'nı ve yeni bölgesel mimariyi tehlikeye atmıştır.

Dört. Bölgenin bir 'onurlu çıkışa' ihtiyacı vardı. Bu yolu hariciyesi ve istihbaratıyla Ankara açmıştır. 7 Ekim'den sonra Temas Grubu'nun kurulması, bölge ülkelerinin derlenip toplanarak aktörleştirilmesi, S. Arabistan gibi ülkelerin iki devletli çözüm perspektifinde sabitlenmesi, 23 Eylül'de BM'de sekiz ülke-ABD görüşmesinin kotarılması, Trump'ın 'bir hat üzerinde tutulması', istihbarat diplomasisi tüm ülkeleri Mısır'daki masaya taşımıştır.

CANLI BARIŞ PLANI VE KAZANILAN MEVZİ

Mısır'da imzalanan çok taraflı belge, -bazı yönleriyle içimize sinmese de- bölgede barışın korunmasına yönelik bir irade beyanıdır. Trump planının ilk maddesi, yani ateşkes ve esirlerin serbest bırakılması dün hayata geçti. Bu planı 'canlı plan' olarak niteliyorum. Genel taslak hazır. Ancak maddeler üzerinde müzakereler hala sürüyor. Her an her şey değişebilir (Mesela; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı taşıyan uçak Mısır'a inerken pisti pas geçti, Netanyahu'nun zirveye katılmayacağı netleşince havaalanına indi. Süreç bu kadar hassas ve değişkendir.) Hamas'ın ve İsrail'in kabul etmediği maddeler var. İsrail'in tamamen çekilmesi, Gazze'nin geleceği, Hamas'ın silahsızlanması, Trump'ın uluslararası kurulu, uluslararası barış gücüyle ilgili tartışmalar sürüyor. 20 ülkenin imzaladığı irade beyanı ortadayken bu konularda bir orta yol bulunması gerekiyor.

Ama şunu vurgulamalı: İsrail'in Hamas'la ateşkes yapması, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu dört ülkenin garantörlüğünü kabul etmesi tarihi bir eşiktir. Büyük bir mevzi kazanımıdır. İsrail ateşkesi yarın bozsa da yeni mücadele bu mevzi üzerinden yeniden başlar. Filistin meselesinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

SURİYE'DE RÜZGAR DÖNDÜ

En başından beri söylüyorum: SDG, 10 Mart anlaşmasına uymak için bölgesel gerilimin hangi yöne gittiğini görmek istiyordu. İsrail'in Suriye'yi zayıflatmasını beklediler. Özellikle Süveyda kritikti. Ancak; Şam'ın Ankara'dan resmi askeri destek talebinde bulunması, Süveyda konusunda Ürdün-ABD-Suriye yol haritasının açıklanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump'la Washington buluşması, İsrail'in Gazze'de tökezlemesiyle: Tablo netleşmeye başladı.

Yaşanan trafiğin farkındasınız. Trump'ın Temsilcisi Barrack ve CENTCOM Komutanı Cooper önce Suriye'nin kuzeyine, sonra SDG elebaşı Mazlum Abdi'yle Şam'a gittiler. Daha sonra Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani Ankara'ya geldi, Bakan Fidan ile görüştü. Daha sonra pazar günü Ankara'da Dışişleri, Savunma Bakanları ile istihbarat başkanlarının katıldığı bir zirve yapıldı. Muhtemelen; Suriye'nin güvenliği, istikrarı ve toprak bütünlüğü, Ankara-Şam arasında yapılacak geniş kapsamlı güvenlik anlaşması, Suriye ordusunun (kitlesel) eğitimi, Suriye askeri kapasitesinin güçlendirilmesi masaya yatırıldı.

SDG'DEN ENTEGRASYON KARARI

Ankara'nın SDG'nin silah bırakarak Şam'a entegre olmasını istediği biliniyor. Şam da aynı pozisyonda. SDG ise ademi merkeziyetçilik talepleri ve anayasal beklentilerin yanı sıra Suriye ordusuna kolordu düzeyinde, bölgesel ve blok olarak katılmak istiyor. Yani kontrolü altındaki bölgede, silah bırakmadan.

SDG elebaşı Mazlum Abdi, Şara ile görüşmesinden sonra dedi ki: 'Suriye ordusuna entegre olacağız. Süreç yakında resmen başlayacak.' Şam tarafından yalanlanmayan ilginç bir bilgi de verdi: 'SDG, Suriye'nin tamamında DEAŞ ile mücadele edecek.' Peki, Şam 'Blok katılımı' reddederken ve bundan geri adım atmazken bu nasıl olacak?

Abdi'nin 'Suriye'nin tamamı' vurgusu bende, tarafların (Şam ve SDG) beklentilerini yüzde yüz karşılamasa da bir ara formülün oluştuğu düşüncesine yol açtı. Bu nasıl olacak? Bekleyip göreceğiz. Artısı nedir, eksisi nedir? Daha çok konuşacağız. Bu konuda yaşanacak pozitif bir gelişmenin Terörsüz Türkiye sürecini hızlandıracağını da vurgulayalım.