Süngü'nün, edebiyat yolculuğunu ve Ketebe Yayınlarından çıkan yeni romanı 'Delirmeler Sarayı'nı anlattığı etkinliğe, yayın dünyasından da birçok isim katıldı.
Süngü, burada yaptığı konuşmada, roman ya da şiir yazmanın, bir resim yapmanın büyük bir haz olduğunu söyledi.
İki tip roman yazma biçimi olduğunu dile getiren Süngü, 'Birisi Orhan Pamuk'un 'saf romancı' olarak nitelendirdiği sezgisel yazma süreci. Öyle romanlar yazdım. Ne anlatacağınızı zaten tematik anlamda bilirsiniz. Anlatacağınız şeyin hangi olaylar üzerinden nereye ulaşacağına dair en başından karar vermiş değilsinizdir. Bu sezgisel yazma sürecidir. Yazdıkça ilerler, yeni olay örgüleri gelişmeye başlar. Olay örgüsü yeni yaptığınız tercihler doğrultusunda elinizdekinden farklı şekilde ilerler ve en son nihayete erer. Sonrasında dönüp hikayede bazı kusurları giderirseniz. Diğer yazma biçimi de yine Orhan Pamuk'un tabir ettiği 'düşünceli romancılık'tır. Bu tabii edebiyat kuramcılarının söylediği bir şeydir zaten. Onda da en baştan ne anlatacağınızı taslak yaparsınız. Yazmaya başlamadan önce ne anlatacağınızı bölüm bölüm planlarsınız. Bütün kurguyu hazırlarsınız. O kurgudan sonra bütün ağırlık merkezlerini, her bölümün söylediği şey ile söyleme biçimi arasındaki dengeyi kurarsınız.' ifadelerini kullandı.
Süngü, 'Delirmeler Sarayı' kitabını yazmaya 1999'da başladığını belirterek, 'Kitabı 2005'te bitirdim ama ben romanlarımın genellikle son bölümlerini yazmıyorum. Dolayısıyla bu kitabın sonunu da birkaç ay önce bitirdim. Romanın o zamanki haliyle şimdiki halini kıyaslarsak aslında aynı roman ama anlatım, dil, kurgu ve biçim bağlamında aynı roman değil.' dedi.
- 'Son 2 yıl haftada en az 4 gün üzerine çalıştım'
'Pencereden' romanını da düşünceli romancılık tarzında yazdığını belirten Süngü, en baştan neleri kaleme alacağını belirlediğini anlattı.
'Delirmeler Sarayı' romanının yazım biçiminin ilk bakışta üçüncü bir tür gibi görünse de aslında ikinci türün bir versiyonu olarak ortaya çıktığını belirten Süngü, 'Müthiş bir romancı öngörüsüyle bilinçli bir şey yapıyormuşum gibi değil, tamamen çaresizlikten böyle oldu. Romanı bitirdikten sonra üzerinde uzun süre çalışmam gereken birçok nokta vardı fakat hiçbir zaman kesintisiz 6 ayımı bu romana ayıracak fırsatım olmadı.' diye konuştu.
Emekli olduktan sonra vakti olunca romana geri döndüğünü aktaran Süngü, şunları kaydetti:
'Ama tam olarak anlatmak istediğimi anlatamadığımı düşünüyorum. Aslında başından sonuna kadar yazmıştım ama gevşek olarak. İçeriği, yazma biçiminin de pek çok kısmı tamamdı ama bir sürü başka eklemeler gerekiyordu. Son 2 yıl haftada en az 4 gün üzerine çalıştım. Şunu net söyleyebilirim ki bu romanı 1999'da yazmaya başladığımdan beri sırtımda taşıyorum. Ağırlığını, baskısını üstümde hissediyordum.'
Yazar Güray Süngü, şiir, roman ya da resim gibi bir eser ortaya koymanın bir haz olduğunu dile getirerek, 'Bunu bazı insanlar asla anlamaz. Delirmeler Sarayı'nı yazmak da benim için çok büyük bir hazdı. Bir sonraki haz ise eserin muhatabına ulaşmasıdır.' değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul'un sur içi mahallelerinde büyüdüğünü ve çocukluğunun Ayasofya ile Sultanahmet'in gölgesinde geçtiğini anlatan Süngü, çok katmanlı şehir hafızasının, romanın mekan ve atmosfer kurgusunda belirleyici bir rol oynadığını vurguladı.
Program sonunda Süngü, okurları için kitaplarını imzaladı.
'Delirmeler Sarayı' romanı, İstanbul'un eski sokaklarındaki bir konakta geçen ve felçli yazar İhsan Zahir, ona bakan Hakan, kağıtçı Arif ile bir kitabın izini sürerek bu dünyanın eşiğine gelen üniversite öğrencisi Selim etrafında örülen yoğun bir gerilimi konu alıyor.




